İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ PEDAGOJİ ENSTİTÜSÜ TECRÜBİ PSİKOLOJİ VE PEDAGOJİ İHTİSAS KÜTÜPHANESİ PROJESİ

İstanbul Üniversitesi
Pedagoji Enstitüsü 1937

İstanbul Üniversitesinde bir ilim olarak psikoloji tedrisatının 1937 senesinde başladığı kabul edilebilir. O sene, Jena Üniversitesi Profesörlerinden Ordinaryüs Profesör Dr. Wilhelm Peters, Nazi Almanyasının zulmünden sığındığı İngiltere’den İstanbul Üniversitesine davet edilmiş ve Pedagoji Enstitüsü kurularak direktörlüğüne seçilmiştir. Enstitü içinde iki yeni kürsü olan Tecrübi Psikoloji Kürsüsü ve Pedagoji Kürsüleri ihdas edilmiştir. Direktörü bulunduğu Enstitünün Tecrübi Psikoloji Kürsü Başkanlığı da uhdesine verilen Prof. Peters büyük bir gayret ile psikoloji laboratuvarının, kütüphanesinin kurulmasına, tecrübi psikoloji ve pedagoji tedrisatına , tez hazırlatmaya ve talebelerle laboratuvar çalışmalarına başlamıştır.

Türkiyeden ayrıldığı 1952 senesine kadar bu çalışmaları durmadan devam etmiştir. İlk senenin çabalarını ve bu kısa zamandaki hayret verici başarılarını ilk Psikoloji ve Pedagoji Çalışmalarında (1940) içtenlikle dile getirmiş ve aynı dönemde yayımlanmıştır.

II. Dünya Savaşının kapıya dayandığı kriz döneminde her türlü kısıta rağmen fikri ve temelleri atılan psikoloji ve pedagoji ihtisas kütüphanesinin kurulmasına kısa sürede başlanmıştır. Detaylarını bizzat Prof. Peters’in aktadırdığı kütüphane projesinin tüm detayları dönemin en önemli hizmetlerinden biridir. Kütüphanenin sorumluluğu dönem asistanlarından Sabri Esat Siyavuşgil’e verilmiş süreçteki aksaklıklar hakkında Peters ile Siyavuşgil birbirlerine ters düşmüşler ve iş Siyavuşgil hakkında soruşturma açılmasına kadar devam etmiştir. Tahkikat bizzat dönem hocalarından Prof. Sadrettin Celal ANTEL tarafından yürütülmüştür.

Psikoloji ve pedagoji kütüphanesinde ağırlıklı ihtisas eserlerinin zeka araştırmalarına dair olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bu alanda oluşturulacak bir ihtisas kütüphanesine neden ihtiyaç duyulduğu, neden önemli olduğu ve nasıl geliştirilmesi gerektiğine dair tüm detayları Prof. Peters’in kaleminden izlemek mümkün olmaktadır. Prof. Peters 7 Ekim 1938 tarihli makalesinde durumu şöyle değerlendirmektedir:

“ Pedagoji Enstitüsünün ilk vazifesi, Üniversite tahsilinin muayyen bir maksadına hizmet etmektir. Gerek Edebiyat gerekse Fen Fakültelerine girip sonradan lisanslarını yaparak kendi bölümlerine göre liselerde muallim olmak emelinde bulunan öğretmen namzetlerinin, esas meslek malumatından başka psikoloji ve pedagoji bilgileri ile de mücehhez olmaları lazımdır. Bu bilgileri, bilhassa Enstitüde idare edilen kurslardan elde edeceklerdir. Enstitü, yeni getirtilen tecrübi psikoloji ve pedagoji profesörü ile yardımcı mesai arkadaşlarına ders ve tatbikat için lazım olan cihazları , temin edeceği gibi, başka yerlerde bulunup okunması mümkün olmıyan ve kitapçılardan alındığı takdirde birçok müşkülü ve masrafı mucip olan kitapların da tamamlanarak talebe, asistan, doçent ve profesörlere her an amade bulunabilecek bir literatürü muhtevi bir psikoloji ve pedagoji kütüphanesini de tesis ve temin edecektir.

Prof. Wilhelm PETERS
1882-1962

Bir de ayrıca ve daha mühim olan bir kurs daha vardır ki, bu da talebeye mahsus olmayıp, yalnız Üniversitedeki doçent ve asistanların terakki ve tekamülüne münhasırdır. Konuşmalar ve gösterilen şekilde ve muayyen tecrübelerin müştereken yapılması sayesinde, burada yeni ve eski meseleler ve metodlar mütalaa edilmekte, psikolojik araştırmaların tatbikinin teknik tarafı etraflı surette münakaşa edilmekte, lazım gelen kitaplara işaret edilmektedir. Herhangi bir Fransız yüksek mektebinde lisansını yapan veyahut herhangi bir Alman, İsviçre veya Amerikan üniversitesinde doktorluk payesini ihraz eden ve hayata atılan bir genç, o memleketlerin telakkilerine göte de bir müptediden (yeni başlamış} başka bir şey değildir. Bu müptedilik devresini aşıp il1m adamı derecesine varmak uzun yıllara muhtaçtır. Bu devrelerin birincisinden ikincisine ulaşmak garp memleketlerinde bulunanlar için nisbeten kolaydır; zira onlar mensup oldukları ilimlerin şöhretli bilginlerile sık sık temas etmek, yahut muhtelif enstitülerdeki önemli tetkiklere iştirak etmek, her zaman aradıkları kitapları belmak, geniş ve zengin kütüphanelerden istifade etmek, ilmi toplantılardaki münakaşa ve konferansları duyup dinlemek, kongrelere devam etmek gibi bol ve çeşitli fırsatlara maliktirler. Bütün bu gibi imkanlar Türkiye’de şimdilik mahdut bir mikyasta mevcuttur. Bir garp üniversitesini bitirip buraya dönen gençlerin bilgi ve ihtisas itibarile kendilerini tamamiyle olgun saymamaları lazımdır. Böyle bir zihniyet ilmi inkişaflarının vaktinden evvel durması gibi büyük bir tehlike doğurur. Böyle bir kimse tam kıymetli bir ilim adamı olacak yerde dar çerçeveli bir «routine» ci olur; o halile bir de talebenin tedris ve temrin işlerine müdahale ederse, kendi eksiklerini talebeye de nakledip, bunları kökleştirmiş olur. Bu vaziyetin yirmi sene devam ettiğini farzedelim; neticede yirmi sene içinde mesleğe ait bir çok esaslar değişmiş olmasına ve yeniliklerin ilavesine rağmen o zat, talebesile beraber halen yirmi sene evvelki durumunda kalmış bulunacaktır. Şüphesiz ki; bizim burada tesis ettiğimiz kurs, genç arkadaşlarımız hakkında melhuz olan yukarıdaki eksiklik ve tehlikeleri tamamen giderecek şekil ve mahiyette değildir. Bu tehlikeye karşı mücadele etmek için geniş enstitülere, zengin kütüphanelere, ilmi hayat, ilmi görüş ve ilmi ananelerin kökleşmesini temin edecek ·ve ancak yıllarca çalıştıktan sonra meydana gelecek teşkilata ihtiyaç vardır.

Bizim bu sahada sarfettiğimiz emek, istenilen neticelere erişmek için atılmış gayet mütevazi bir adım, ilim kafasile çalışmak usulleri hakkında zaif bir teşvik ve nihayet olgunlaşmağa müsait olan zekaların vaktinden evvel durmasına mani olmağa matuf mütevazi bir tedbirdir.

Enstitü teşekkül ettiği zaman felsefe seminerinden birçok kitaplar ve bir iki cilt mecmua devralınmış ve bu suretle kütüphanemizin ilk sermayesi temin edilmişti. Felsefe seminerinde müruru zamanla toplanmış olan psikoloji ve pedagoji literatürünün hepsi bize devredildi ise de bu külliyat sistematik bir sıra takip edilmeden hediye, teberru veya herhangi bir profesör veya doçentin talep ve delaletile yahut da talebeden bazılarının müracaatı üzerine tesadüfen bir araya gelmiş muhtelif eserlerden ibarettir. Bunun için kütüphanede muhakkak bulunması elzem olan bazı kitapların mevcudiyetine rağmen hazan da az tanınmış olmakla beraber hakikaten değerli olan eserlere tesadüf edilmektedir. Mamaafi değer ve ehemmiyeti cidden şüpheli olan kitapların sayısı da maalesef oldukça çoktur. Pedagoji enstitüsünün kurulmasından önceki son senelerde 1935-1936 yıllarında Journal de Psychologie Normale et Pathologique, Archive de Psychologie, The Psychological Review, Journal of Educational Psychology mecmualarına abone olmuşsa da zamanla bunların seminere gönderilmesi sekteye uğramıştır. Mesai sahamızdaki ilerlemeleri muntazaman ve günü gününe takip edebilmek ve bibliografyaya muttali olabilmek için L’ Annee Psychologique, Psychological Index, Psychological Bulletin, Psychological Abstracts gibi okunması zaruri olan mecmualarla meslek mecmualarının eski ciltlerini muhakkak tedarik etmek lazımdır. Aksi takdirde, yeni bilgili ve sistematik araştırma mevzularından uzak kalınır. Hatta doktora vermek isteyenlerin bu yüzden yenilikleri takip edemedikleri takdirde ilmi bakımdan yetiştirilmeleri imkan haricindedir. Bir müşkülü halletmek icabettiği zaman derhal kitap noksanlığını hissediyoruz. Bazı meselelerin tetkiki için enstitü direktörünün şahsi kitaplarından faydalanılmaktadır.

Bilhassa Türkiye’de pedagojik ve psikolojik bir kütüphane tesis ederken buraya alınacak kitapların yazılmış oldukları dillerin oynayacakları rol ve doğuracakları güçlükleri iyi düşünmek lazımdır. Şüphesiz ki, evvela mevcut türkçe kitaplar ve sonra da türkçeye tercüme edilmiş psikoloji ve pedagoji kitapları alınacaktır.

 Nüfus miktarı az, inkilap ve terakki tarihçesi itibarile genç ve münevver sınıfının kesafeti itibarile daha henüz zaif bir memlekette ilmi bir kütüphane tesisi için gerek telif ve gerekse tercüme sahalarında gösterilecek gayretler kafi gelmeyecektir. Diğer taraftan tercüme işine fazla önem vermenin de kendine mahsus bir takım tehlikeleri vardır; iktisadi bakımdan incelersek tercüme işi dayanılması imkansız denecek kadar pahalıdır. Böyle ağır masraflara muvakkat bir zaman için katlanılsa bile devam edilmesi zordur. İngiltere, Amerika, Fransa ve Almanya gibi memleketler de tercüme işini tahammül edilmez bulmuşlar ve bundan vaz geçmişlerdir. Türkiye’de bu iş için azami fedakarlığa katlanılsa dahi bu sefer de genç nesil teliften ziyade tercümeye ehemmiyet verir ki, bu da tercüme işinin başlıca tehlikelerinden biridir. Hatta genç nesil bu arada bazı eserler yazsa dahi, bu eserler tercüme edilen kitapların adet ve genişliği arasında göze çarpmadan kaybolup gider. Bundan başka bütün ilimlerde yeniliklerin hepsi mecmualarda intişar eder; bunların tercümesine imkan olmadığından, kendi branşı hakkında sadece tercüme edilmiş yazılardan faydalanan bir kimse o branşta hakikaten elde edilmiş olan ilerlemeye nazaran geride kalır. Şüphesiz ki, ilmi bahislerdeki tercüme işleri hazan, faydalı olmakla kalmayıp, çok gereklidir. Nitekim bir talebe dilediği bir kitabı derhal kendi ana dilinde bulup okuyabilmelidir.

Münevver ve kitap sever kimseler her zaman bilhassa mühim ve enteresan olup kendi ana dillerinde yazılmış olan eserleri hemen alıp mütalaa edebilmelidirler. Daha az tahsillilerin popüler yazılar sayesinde malumat edinebilmeleri ve tahsillerini ileri götürebilmeleri lazımdır. Fakat bunların hepsine rağmen, bir ilim adamı hiç bir zaman, kendi Enstitümüze açıldığı zaman felsefe seminerinden devralınan kitapların adedi 1321 idi. Bilahare alınan kitapların sayısı da 384’tür.

Bu miktarın azlığı ve sahamız için elzem olan kitapların tedariki hususundaki kusur bize ait değildir. Yeni tedarik edilen eserlerin 116 tanesi kitap halinde mütebaki 298 tanesi de psikoloji ve pedagoji bahislerinde yazılan muhtelif makaleleri ihtiva eden külliyat halindedir. Almanya’da Göttingen şehrinde biraz evvel vefat eden pek değerli Alman psikologlarından Prof. Georg Elias Müller’in terkettiği büyük bir kolleksiyonu almak için gereken tahsisatı Üniversite idaresi temin etmiştir. Bu kolleksiyon 3200 den fazla makaleyi muhtevidir. Prof. Müller 1900 senesine kadar intişar eden makaleleri ciltlettirmiştir; bunlar 92 cilttir. Bu kolleksiyona sahip olunca mezkur tarihe kadar intişar etmiş olan mecmuaları almak külfetinden kurtulmuş oluruz. Kolleksiyonun ihtiva ettiği cüzlerden 39 dan fazlası görme duyusu, 21 den fazlası da diğer hasseler hakkındadır. 17 cüzü hafıza hakkındadır. Ayrıca gene 31 cüzü de diğer muhteviyatla beraber psikolojinin bu bahislerini ihtiva etmektedir. 10 cüzde psikofizik, 7 cüzde hayvan psikolojisi, 5 cüzde dikkat bahsi, 4 cüzde geştalt idraki, 3 cüzde buut idraki, 7 cüzde metodolojiye ait bahisler, 16 cüzde Amerika ve İngiltere’deki yeni tetkikat, 20 cüzde fizyolojik ve psikiyatrik bahisler, 19 cüzde umumi psikoloji, 6 cüzde fizyolojik neşriyat ve 10 cüzde de pedagoji bahisleri vardır. Bu kolleksiyonun psikolojik optik ve hafıza psikolojisi sahalarında mevcut bulunan yegane külliyet olması pek muhtemeldir. Şüphesiz ki bu koleksiyon diğer kütüphane muhteviyatından ayrı olarak ve özel itina ile muhafaza edilecektir. Bu değerli ve büyük psikoloji aliminden kalan bu kıymetli eserlerin Türkiye’de sahamızda ilmi hayatın inkişafına ve genç psikolog ve pedagokların yetişmelerine yardım edeceğini ümit ediyoruz. Bir buçuk senelik kısa bir hayatı olan enstitümüzün tekamülü için daha birçok şeylere muhtaç olduğumuzu pek iyi biliyoruz.”

Birbuçuk yılda ulaşılan proje hedeflerinden ilerleyen yıllarda taviz verilmesi akademisyenler arasında anlaşmızların çıkmasına neden olmuştur. Soruşturmalara yansıyan süreçte kitap tercihlerinin dahi eleştiri konusu olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan ihtisas kütüphanesi projesi rafa kalkmasada bir müddet sonra gelişiminin durduğu, Prof. Peters’in öngördüğü şekilde ivmesini yitirdiği anlaşılmaktadır. 1970’li yıllarda yani projenin hayata geçirilmesinden yaklaşık kırk yıl sonra sözkonusu kütüphanede yaklaşık aynı sayılarda kitabın ve materyalin bulunuyor olması bu tezi güçlendirmektedir. Henüz dijital veritabanlarının devreye girmediği bu dönemde ihtisas kütüphanelerinin durağanlaşması Türkiye üniversitelerindeki bilimsel hayatın niteliği hakkında da ipuçları vermektedir.

1996’da üstün zekalılar/yetenekliler için sonraki adıyla özel yeteneklilerin eğitimi için gündeme gelen BİLSEM projesinin en önemli bileşenlerinden biri de üstün yeteneklilerin eğitimi ile ilgili yerli ve yabancı kaynaklardan oluşan bir ihtisas kütüphanesi fikriydi. Proje dosyasının bu kısmı ile ilgilenen özel bir birim veya uzman ataması yapılamadığından projenin bu bileşeni rafta kalmıştır. ARGEM kuruluşunda benzer bir teklif bu projenin araştırma geliştirme birimi için de teklif edilmiş fakat akıbeti aynı olmuştur.

Ulusal ölçekle büyük beklentilerle tasarlaran projelerin akim kalmasına rağmen alanda yapılan çalışmalar ile birlikte yeni bir literatürün oluşmaya başlaması (YÖK Tez Veritabanı, DergiPark vb.) sevindirici gelişmelerdir. ÜSTÜN YETENEKLİLERİN EĞİTİMİ KÜTÜPHANESİ (uyek.org ) PROJESİ üstün yeteneklilerin eğitimcilerinin ve alanda çalışan bilim insanlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1937’de tasarlanmış ve İstanbul Üniversitesi Pedagoji Enstitüsü ile yaşıt bir projedir. Milli Güzide Yetiştirme Programı’nın da bileşeni olan bu projeyi günümüz imkanlarını da kullanarak tamamlamak azmindeyiz.

Erol KÖMÜR

Cordoba, SPAIN. 2025.