YERALTI ZENGİNLİKLERİ Mİ YER ÜSTÜ ZENGİNLİKLERİ Mİ DAHA DEĞERLİ?

-Kayseri’den Lizbon’a –

90’lı yılların ilk yarısı… Manisa’da hava limanı yok. Seçim vaatleri ile karışık köylünün arazisini havalimanı yapma vaadiyle yok pahasına istimlak eden koalisyonlu yıllar… Manisa’da hala havalimanı yok, Süleyman Demirel ile Mesut Yılmaz’ın göstermelik birkaç iniş kalkışının dışında kullanılmayan standart dışı pistlerde köylü arazilerine siyasetçilerinin yabancı sermaye ile birlikte çöküşünden intikam alırcasına bu pistlerde uzun süre üzüm ve domates kuruttu. Gençler de korsan motosiklet ve otomobil yarışları…

Siyasetçilerin, havalimanı ve kamu yararına hizmet vaadiyle arazisine çökülmüş neredeyse kırk yıldır istimlak bedelini de alamayan bir Manisalı olarak vatan hizmeti ifa için görev yerine en kestirme uçuş İzmir’den… Kestirme dediysek İzmir’den doğrudan uçuş yok. OHAL bölgesine Manisa’dan uçabilmek için önce İzmir’den Ankara’ya; sonra Esenboğa’da 6 saat ikinci uçağı bekleyip Esenboğa’dan görev yerine uçmak gerekiyor. Topu topu iki saatlik uçuş için toplam 12 saatlik uçuş yapmak gerekiyor. Yine de hızlı ve güvenli otobüsle 24 saatte gideceğiniz yol yarıya inmiş oluyor, bir de OHAL mücavirine girdikten sonra her bir on kilometrede bir  otobüse in bin yapmak zorunda kalmıyorsunuz… Yolculuklarda havayolunun tercih edilmesi amirlerimizin öncelikli talimatı… Yine böyle bir yolculuk hazırlığı; izin dönüşü göreve gitmek için uçak bileti yok… Görev yerine dönüş için otobüs bilgilerimi vermek üzere amirimi arıyorum. Biletleri almamamı yarım saat sonra tekrar aramamı rica ediyor… Yarım saat sonra ikinci telefon görüşmesi gerçekleşiyor. Boş yeri olmayan her iki uçaktan milletvekili için ayrılan business class koltukta yolculuk yapacağım bildiriliyor. Aktarma süresi de daha kısa.

Business class ta ilk yolculuğum. Arada bir perde ve daha rahat koltuklar, ikramlar farklı… 90’lı yıllar henüz toplu ulaşım vasıtalarında tütün tüttürmek yasak değil. Tütün tüketmeyen bir tütün üreticisi olmak yanımdaki yolcunun çok ilgisini çekiyor. Yanımdaki yolcu merhum Arman KIRIM hoca… Sökeli genç akademisyeni belki çoğunuz Hürriyet gazetesindeki yazılarından tanıyorsunuz… İçindeki bitmez tükenmez GİRİŞİMCİLİK dürtüsünden dolayı akademisyenliği bırakan ve yılın girişimcilik ödülü alan hocayla derin bir sohbete başlıyoruz… Henüz lisans eğitimini yeni tamamlamış ama üstün zekalıların eğitim sistemlerine kafa yoran, sistemleri inşa eden yaşatan ve geliştiren insan kaynağının bizim gibi ülkelerde neden devlet politikası olarak ele alınması gerektiğine örneklerle izahat getirmeye çalışan bu delikanlıyı Arman KIRIM hoca derin bir tevazu ile dinliyor… Solumuzdaki pencere kenarından oturan yalnız yolcunun sohbetten rahatsız olması endişesiyle kısık sesle konuşmaya gayret ederken… Beyefendi de sohbete müdahil oluyor… Kim mi? Merhum Mustafa KOÇ… Zekice sorularıyla konuyu derinleştiriyor… Bu arada konu yeraltı zenginliklerinin mi? Yer üstü zenginliklerinin mi daha değerli olduğuna gelmişken merhum KOÇ; gençler acaba bu konuda ne düşünüyorlar? Sorusuyla münazaraya tekrar dahil olmamı sağlıyor. Yeraltı zenginlikleri ile yerüstü zenginliklerinin buluşturulmasının ve birlikte işe koşulmasının yeni bir medeniyet inşaasında vazgeçilmez bir yolculuk olduğunu; örneklerle izaha çalışıyorum. Üretimin; tabii kaynaklar, beşeri kaynaklar, sermaye ve teşebbüsün bir araya getirilip harekete geçirildiğinde mümkün olduğunu hatırlatınca; henüz acemi denecek bir tarihçinin iktisat prensipleri ile cevabını yoğurmasına KIRIM hoca tebessümle destek oluyor. KOÇ grubunun üniversite ve k12 projelerine de merhum KOÇ’un düşüncelerini sanırım ilk kez bu yolculukta duyuyorum. Bu arada kaptan pilot Esenboğa için anonsunu geçiyor… Merhum KOÇ ve KIRIM ile yaptığımız bu kısa sohbetten sonra karşılıklı iletişim bilgileri paylaşılıyor, karşılıklı nezaket davetleri ve vedalaşmalar…

Havalimanı ile otobüs terminali arası yakalandığım sağanakta kuru yerim kalmayıncaya kadar ıslanınca mürekkepli kalemle küçük not kağıtlarına yazılmış iletişim bilgileri de nasibini almış… Kağıdın üzerindeki mavi mürekkep lekelerini bizim kriminalciler ile BALTACIOĞLU hoca birlikte komisyon kursalar okuyamazlardı… Merhum Arman KIRIM hoca ile bir daha görüşme imkanım olmadı. Uzun yıllar makalelerini ve kitaplarını takip ettim. Türkiye nasıl zengin olur? Kitabında insan kaynağına yaptığı vurgular bana hala o uçak yolculuğunu hatırlatır. Merhum Mustafa KOÇ’un davetine hiçbiz zaman icabet edemedim, yıllar sonra İstanbul’a gelince o beni tekrar buldu. Cazip teklifine o dönem gelen tüm tekliflerle birlikte nazikçe HAYIR dedim. Tevazuu ve beyefendiliğini her daim saygıyla anacağım. BİLSEM projesine ilk başladığımız yıllardı. Projeye olan inancımız, elinde tutulmayı bekleyen on binlerce tanılanmamış çocuk ve o çocuklar üzerine kurgulanan oyunlar… Türkiye’nin yerüstü zenginlikleri ile yeraltı zenginliklerini birbirine kavuşturma hayali… Hala bizi bu projede tutan en büyük motivasyondur…

Bu derin sohbet yıllarca unutulmayan izler bırakmakla kalmadı… İmam Hatip Lisesi’nde görev yaptığım yıllarda bile dersi boş denilen sınıflara gönüllü girdim… Branşım tarih; Biyoloji, Bilgisayar, Girişimcilik, İşletme, Muhasebe, Türk Dili ve Edebiyatı, Siyer, Hukuk… Öğretmeni olmayan derslerin derslerini doldurmak için gönüllü girdiğim dersler… Öyle ki bu derslerin hakkını vermek için İktisat Fakültesine tekrar yazıldım ve ikinci lisansımı tamamladım… Ta ki yerüstü zenginlikleri fakir kalmasınlar için…

***

OHAL Bölgesinde görev yaptığım yaklaşık yedi yıllık sürenin içinde yerüstü zenginliklerinin sistem dışında nasıl tanılandığı? Nasıl ikna edildikleri? Sistemin nasıl devre dışı bırakıldığı? Üstün zekalıların sistemin dışına nasıl itildiği-çekildiği? Bu kısa yedi yılın en uzun gündemiydi… İğne ile kuyu kazmaya başladığım yıllar… Konu zaman zaman deryalar dolusu veri sağlarken bazan da çıkmaz sokaklara giriyor ve devlet gücü kullanmak gerekiyordu… Devlet gücüne karşı uluslararası güçler… STK’lar, hareketler, NGO lar, projeler derken ne hamurun ne suyun mecali… İğne ile kazmaya devam…

***

İğnenin ucuna takılanlar arasında “yer üstü zenginliklerinin nasıl sistem dışı bırakıldığı ve sistemin rakiplerine yar olmalarına nasıl göz yumulduğu” meselesi hep uzun bir liste halinde yerini aldı…

Bu kısa girişten sonra konuyu başlığa bağlayabileceğimi umut ediyorum.

***

Portekiz’e bu yıl 26. sı düzenlenen “WCGTC® World Conference” a katılmak üzere geldim. World Council for Gifted and Talented Children üstün zekalılar ve yeteneklilerin eğitimi üzerine faaliyet gösteren uluslararası bir kuruluş. Üyeleri arasında Türkiye’den de alanın duayeni hocalarımız var. Türkiye’nin farklı üniversitelerinden genç akademisyenlerin tecrübeli hocalarımız ile konferans mekanında görüşme imkanımız oldu.

Lizbon’a geldiğim ilk hafta tarihi turistik ziyaretlerden sonra; iğne ile kazdığım konulardan birine tekrar döndüm. Sistem dışı bırakılan veya sistemin dışında kalmasına müsaade edilen bir yerüstü zenginliği… Fakat bu yerüstü zenginliğinin durumu Dünya Enerji Piyasaları Tarihine mal olmuş çok önemli bir isim…  Takma adı Bay Yüzde Beş… Böyle tanınıyor. Küresel 4 petrol tröstüne Ortadoğu Petrollerini % 23,75 hisseyle paylaştırmayı başarmış ve kalan %5 hisseyi de paylaştırma hissesi olarak edinmiş, başarılı bir girişimci, uzlaştırıcı diplomat… Köklü bir aileden geliyor… Aslı Kayseri’ye uzanan bu ünlü aile Gülbankyan ailesi… Sistem dışına itilen-çekilen yerüstü zenginliği ise bu aileyi küresel üne kavuşturan Kalust Sarkis Gülbenkyan. Kalust S. Gülbenkyan 1869’da Üsküdar’da doğmuş.İlköğrenimini Kadıköy’de Aramyan-Uncuyan okulunda yapmış, yine Kadıköy’de Saint Joseph Fransız Lisesi’ni bitiriyor. Marsilya’da Fransızcasını geliştirdikten sonra Londra’nın ünlü King’s College üniversitesinde jeoloji mühendisi olarak tamamlıyor. En az dört dil bilen yetenekli genç bir mühendis. Bu okulun günümüzde bir lisans programı için eğitim ücretleri yıllık 600.000–1.500.000 TL civarında. Okul o dönemde de seçkinlerin eğitim gördüğü bir kurumdu. Bu okul hakkında eğitim tarihimizde ilk detaylı bilgileri Mustafa Şekip Tunç hoca aktarıyor. 1900’lü yılların başında mülki amirliği bırakıp öğretmenliğe geçen Mustafa Şekip hoca, o dönem seçkinlerine güzide sınıf diyor…

K. S. Gülbenkyan İngiltere’den mezun olunca aldığı eğitimin hakkını veren çalışmalar yapıyor. Kafkasya ve özellikle Bakü petrolleri ile o dönemdeki haliyle Ortadoğu’daki Osmanlı petrol yatakları hakkında iki rapor hazırlıyor. Raporları Sultan II. Abdülhamid’e sunuluyor. Sultan bu başaralı genci 1892’de Londra’daki Türk elçiliğine mali müşavir olarak göreve getiriliyor. Gülbenkyan’ın batılı petrol şirketlerinin kurulmasında rol aldığı ve ortaklılar geliştirdiği dönem bu yıllara isabet ediyor. Sanırım Sultanın en büyük stratejik hatalarından biri budur… Yerüstü zenginliğini yeraltı zenginlikleri ile buluşturmaya çalışırken birgün rakiplerinin bu yeteneği devşirebileceğini hesap edememek… Hem de devşirme sistemini inşa etmiş bir devletin tahtta en uzun süre kalan hükümdarlarından biri olarak… Londra ve Paris elçiliklerinde görev yaptığı süre içinde İngiliz vatandaşlığı da almıştır.

Gülbenkyan 1912’de Irak’taki petrol yataklarının işletilmesi için kurulan uluslararası iştirakli TPC Turkish Petrolium Company’nin de kurucuları ve hissedarları arasında. Birinci Dünya savaşı yıllarında İttihat Terakki hükümeti döneminde Almanların Ortadoğu petrollerine dahil olmasındaki müzakere süreçlerini de bizzat yöneten isim… Savaş bitince doğal olarak Osmanlı vatandaşlığı sona ermiş fakat petrol piyasaları ve Ortadoğu petrollerinin paylaşımı üzerine etkinliği artarak devam etmiştir. 1928 tarihli Türkiye’nin petrol sahasını da kapsayan Ortadoğu petrol kuyularının hangi ülkeler/konsorsiyumlar tarafından işletileceğine dair 1928 Redline antlaşmasındaki sınırları bizzat Gülbenkyan’ın çizdiği söylenir.

II. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Türkiye’ye dönmek ve vatandaşlık almak üzere girişimlerde bulunan Gülbenkyan ailesine vatandaşlık için red cevabı verilmiş… Önce Paris’e sonra da savaşın tarafsız bölgesi Lizbon’a yerleşen aile bireyleri uluslararası piyasalarda özellikle enerji, finans, inşaat yatırımlarında hala etkin. Lizbon’un merkezinde dünyanın en büyük vakıflarından birini kurarak sanatsal ve kültürel faaliyetlere destekler sunmuş. Ailenin adını taşıyan vakıf Calouste Gulbenkian Foundation (Fundação Calouste Gulbenkian) adını taşıyor. Vakıf merkezinde hala sanat, kültür ve müzik etkinlikleri devam ediyor. Müze bölümü bu yıl tadilata alınmış. Müzede sergilenen sınırlı sayıda eser ayrı bir bölümde sergilenmeye devam ediyor.

Gülbenkyan Vakfı kendi yayınlarına göre; başta Kudüs olmak üzere Ermenistan, Türkiye ve Ermeni diasporasının yaşadığı ülkelerdeki ibadethane ve stk lara da destek oluyor. Ayrıca ihtiyaç sahibi yetenekli Ermeni gençlere de burslar sağlıyor. Vakfın adı 80’li 90’lı yıllarda bölücü terör örgütü mensubu itirafçıların PKK’ya ve ASALA’ya destek olduklarına dair ifadelerinde de geçiyordu. Fakat, bu bilgilerin Türkiye ve Türkiye’nin müttefiki ülkelerde ortak yatırımları bulunan bir uluslararası sermaye grubu ile ilişkileri baltalamak için verildiği; yoksa bölücü terör örgütünün bu dönemde rakip ülkeler tarafından meşru kabul edilen uluslararası uzantılarına verilen destekler mi kastedilmektedir? Aydınlığa kavuşturulmamış meselelelerdir.

Gülbenkyan ailesinin vatandaşlık başvurularının kabul edildiği 1965’te basına yansımıştır. Aile mensuplarının faaliyetteki şirketleri ve ortaklıklarının, açık bilgi kaynaklarından edinilen bilgilere göre 10 Milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Son İran-İsrail 12 Gün savaşlarında basına yansıyan bilgilerde Gülbenkyanların bu krizden finansman olarak büyük sorun yaşamadıkları, küresel varlıklarının Ortadoğu’da varlıklarını regüle edebilir boyutta olduğu yönündedir. Osmanlı Devleti veya Türkiye Cumhuriyeti’nin küresel enerji piyasalarında arz rolünün pasifize edilişinin 100 yıllık maliyetini hesaplamanın imkanı yok.

Yeraltı zenginlikleri ile doğrudan temasa geçmiş bir yerüstü zenginliğinin siyasi, ekonomik, kültürel, sanatsal ve diplomatik maliyetinin yüzyıllık maliyeti elbette birkaç paragrafa sığacak boyutta değildir. Fakat, yerin üstündeki ve altındaki zenginliklerimizin önemi hakkında bizlere çok büyük mesajlar sunmaktadır.

Üstün zekalıların eğitimi bir başka deyişle yerüstü zenginliklerimizin yeraltı zenginliklerimizle buluşmalarının Millet lehine organizasyonu; salt bir eğitim meselesi değildir. Milletin birlik ve dirlik; Devletin beka ve güvenlik meselesidir.

Bu yazımda sistemin dışına itilmiş ya da çekilmiş bir özel yetenekli bireyin yüzyılda nelere mal olabileceğine dair somut bir örneği işlemeye çalıştım. Sermayeyi sadece yeraltı zenginliklerimizde ve maddi varlıklarda gören bezirganlarımıza o varlıkların zenginleştirilmesi ve daha büyük yarara dönüşebilmesi için yerüstü zenginliklerine ihtiyacımızı şiddetle hatırlatırız. Üstün zekalıların eğitim ihtiyaçlarını görmezden gelmek, özel yetenekli gençlerimizin eğitimini devlet kontrolünden yoksun bırakarak sistemin dışına kaymasına zemin hazırlamak, bu çocukların eğitimi için yapılacak yatırımları sekteye uğratmak Milletin istikbaline yönelik en büyük tehdit ve ihanettir. Yerüstü zenginliklerini yeraltı zenginlikleri ile buluşturmak için bilinen tüm imkanları seferber eden, yeni imkanlar hazırlamanın yeni projelerin derdiyle yaşayan ve yeni imkanlar yeşerten tüm koca yürekler başımızın tacıdır.

Erol KÖMÜR
Lizbon, 2025.