Zeka Tanılamaları ve Yetenek Tanılamalarında İki Farklı Yaklaşım: Test Usulü – Süreç Gözlemi Usulü
İki ünlü Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi Uzmanı Ali Haydar Taner ve İbrahim Alaeddin Gövsa’nın Tartışması…
20. yüzyılın başında zeka ve yetenek tanılamalarına dair çalışmalar uluslararası popülerliğe kavuştuğunda Türk eğitimciler de bu konulara eş zamanlı ilgi duymuşlar ve bu alana dair yaptıkları çeviriler, ürettikleri teori ve uygulamalar, eleştiriler ile konunun Türk eğitim sistemine intibakına öncülük etmişlerdir. Yetenek ve zeka araştırmalarına dair dönemin öncü isimlerinden Ali Haydar Bey ile İbrahim Alaeddin Bey’lerin beslendikleri iki farklı akımın etkisini taşıdıkları ve bu etkiye bağlı olarak ilginç bir tartışmaya girdikleri görülmektedir. Öğrenci tanılama çalışmalarına dair Alman Jena Üniversitesi’ne psikoloji (ruhiyat) ihtisası yapan Ali Haydar Bey uzun vadeli süreç gözlemine dayanan öğrenci ürün dosyası (portfolyo) üzerinden tanılama usulünü; İsviçrede pedagoji eğitim alan İbrahim Alaeddin Bey ise Türkçe’ye Fransızcadan çevirisini yaptığı zeka testi (Alfred Bineth Testi) ile tanılama usulünü savunmaktadır.
Her iki eğitim duayeninin eleştirilerine konu makaleler dönemin en ünlü süreli yayınlarında yayımlanmıştır. Ali Haydar Bey Darülfünun hocası olarak yayınladığı TALEBE SİCİL DEFTERİ adlı çalışmasını bu eleştirilerden sonra tekrar tanzim etmiş, etraflı açıklamalar eklemiş ve bu kitabı TEDKİKAT-I RUHİYE REHBERİ adı ile Maarif Vekaleti basarak eğitim camiasına kavuşturmuştur. Kitap uzun yıllar boyunca sınıf öğretmenleri ile rehber öğretmenlerin temel tanılama klavuzu olmuştur. Ali Haydar Bey’in zeka testlerine dair eleştirileri de İbrahim Alaeddin Bey tarafından dikkate alınmıştır. İbrahim Alaeddin Bey ZEKANIN MİKYASI USULLERİ adı ile Fransızcasından çevirerek yayımladığı Türkçe ilk zeka testinin (Alfred Bineth Testi) sonraki baskılarında uygulamadaki dikkat edilecek hususlar ile ilgili geniş açıklamalara yer vermiştir. Zeka’nın Mikyası Usulleri adlı çalışma da testin yeni sürümleri (Stanford-Bine) ile diğer testler Türkçe’ye çevrilinceye kadar önemini korumuştur.
Ali Haydar Bey ile İbrahim Alaeddin Bey’lerin ilmi düzeyde yaptıkları bu tartışma eğitim camiasının dışında da ilgiyle takip edilmiştir. Her iki eğitimci bu konuya dair sonraki yazılarında birbirlerine atıfta ve övgüde bulunmayı da ihmal etmemişlerdir. Dönemin eğitim gündemine bu iki kıymetli eğitimci ile giren tanılama usullerine dair tartışmalar farklı yönleriyle diğer eğitimciler tarafından da sürdürülmüştür.
Ali Haydar Bey ve İbrahim Alaeddin Bey’ler aldıkları eğitim ve uzmanlıklarının gereği olarak tanılamada farklı teori ve uygulamaları savunsalar da; her iki uzmanın kıymetini takdir eden dönemin siyasi idaresi onları 1926’da Talim Terbiye Kurulu’nun ilk üyeleri olarak atayarak aynı çatı altında hizmet imkanı sunmuştur. Bu birliktelik resmi görev olarak fasılalarla 1937 yılında Ali Haydar Bey’in bakanlıktaki görevinden ayrılmasına kadar devam etmiştir.
Aşağıda iki sütunda verilen makaleler söz konusu eleştirilerin odak noktasını ve detaylarını örneklerle yansıtmaktadır. Her iki eğitim öncüsünün de eğitim sistemimize sundukları katkılar ve hizmetlerinden dolayı; saygı ve rahmetle anıyorum.
Ali Haydar TANER’in TEDKİKAT-I RUHİYE REHBERİ ve İbrahim Alaeddin GÖVSA’nın ZEKANIN MİKYASI USULLERİ adlı eserleri; orijinal metin, transkript ve sadeleştirme metin olarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan asıllarından yararlanılarak yüzyıl sonra tekrar eğitimcilerimizin istifadesine sunulmuştur.
Erol KÖMÜR.
Ali Haydar Taner: Süreç Gözlemi Usulü ZEKA TEDKİKLERİ HAKKINDA Avrupa ve Amerika ruhiyatçılarının ve terbiyecilerinin ihtibari tarikte yavrularını, son rabi asr zarfında en ziyade zekanın tedkik ve tahlili meselesi işgal etmektedir. Bununla beraber alimler, zekanın umumi tarifini yapmak hususunda henüz ittifak edememişlerdir. Fakat bu tarifin henüz yapılmamış olması zeka hakkında tedkikat icrasına mani değildir. Netekim elektrik ve mıknatıs gibi tabii kuvvetlerin de henüz mahiyeti malum olmadığı halde bunların tezahürleri ve hadiseleri tedkik edilebilmektedir. Zeka sahasında ihtibari ve tecrübi tetkiklere devam edilecek olursa, bu sayede zekanın mahiyetinin daha büyük bir vuzuhla tayin edeceği ümid edilmektedir. Ekser emraz-ı akliye alimleri “zeka” kelimesini pek vasi bir manaya alıyorlar. Bunlar, zeka denince, hissiyat ve irade sahasına dahil olmayan zihni kabiliyetlerin heyet-i mecmuasını anlıyorlar. Bu nokta-i nazara göre ihsas, idrak, fehm, hıfz, tedai, tahlil, terkib, tecrid, tarif, hükm, muhakeme, tenkid, ve sürat-ı intikal zeka mefhumuna dahildir. Mezkur alimlerin fikrince, zeka muayenesi yaparken bu kabiliyetlerin tahkiki lazımdır. Fakat zeka muayenelerinin son zamanlardaki terakkiyatı, zekayı hissiyatdan ayırdığı gibi zihni afuleler dahilinde de zekanın hududlarını daha vazıh bir suretde çizmek lüzumunu meydana çıkarmıştır. Zeka tedkiklerine ettiği hıdmet sayesinde Almanya’da en ziyade iştihar eden Wilhem Stern zekayı şöyle tarif etmektedir: “Zeka, bir ferdin kendi tefekküratını müşavir bir suretde yeni icabata tevfik ve hayatın yeni şerait ve vezaifine intibak etdirebilmek kabiliyet-i umumiye ve zihniyesidir.” Bu tarif tahlil edilecek olursa, görülür ki, Stern “yeni” kelimesini ileri sürmekle, zekayı hafızadan tefrik etmektedir. Hafızanın vazifesi, evvelce hassalar vasıtasıyla vukua gelen idraklerin zevaliyle zihninde kalan izleri muhafaza ve bunları icabında mümkün mertebe aslına mutabık olarak tecdid ve ihya etmektedir. Zekanın gayesi ise, mevcud tasvirlerden istifade ile beraber, nefsi yeni şeraite tevfik etmek, tehaddüs eden müşkülata muvafık çare bulmaktır. Zeka (Intelligenz) ile deha (Genialitat) arasında da fark vardır. Dahi, batından gelen kuvvetin ve ilhamların tesiriyle yeni eserler vücuda getirir, ibdaalarda bulunur; zeka sahibi ise, harici sebeplerin tesiriyle yani hayatın yeni icabat ve vezaifine göre tefekkürat ve harekatını tanzim eder. Stern, zeka, umumi, bir kabiliyetdir demekle, bunu istidad-ı mahsusadan da ayırmıştır. Çünkü (Intelligenz) başka istidad-ı mahsus (talent) başkadır. Bir şahsın herhangi bir hususta, mesala; resim, musiki, riyaziyat veya tarihde istidad-ı mahsusu olabilir. Fakat bu istidad-ı mahsus sahiblerinin kendilerini bazan en basit ve yeni şerait-i hayatiyeye sahalarda kendini yeni icabata zihnen ve fiilen intibak ettirebilir. Böyle bir tefrike lüzum vardır. Çünkü yakın zamanlara kadar bazı zevat, zeka muayenesi için çocukların mevcud malumatını yokluyorlar; yani hafıza ile zekayı birbirine karıştırıyorlardı. Keza herhangi bir sahada mesela riyaziyatta büyük bir istidad gösteren talebeyi muallimi suret-i umumiyede zeki ad etmektedir. Mamafih yeni şeraite intibak-ı vazifesini ihtiva itmek şartıyla idrak, hafıza, dikkat vesairenin de muayenesi aynı zamanda zeka muayenesi olur. Zeka muayenesi için derecata kabil-i taksim testleri intihab etmek zarureti vardır. Bununla beraber zeka meselesini keyfiyet nokta-i nazarından mütalaa edecek olursak muhtelif zeka tipleri meydana çıkar: tahlili, terkibi, enfüsi ve afaki enmüzecler vardır. Bunların da ehemmiyeti gayrı kabil-i inkardır. Zeka Muayenesinin Ameli Vazifeleri Zeka muayenesinin ameli gayelerini tayin etmek lazımdır. Bir tarafdan normal ve anormal, diğer tarafdan çocuk ve yaşlı mefhumlarını karşılaştıracak olursak dört grub husule gelir: 1. Anormal yaşlı kimseler 2. Anormal çocuklar 3. Normal çocuklar 4. Normal yaşlılar Şimdi bunları kısaca mütalaa edelim: 1- Yaşlı, fakat normal olmayan kimselerin zekalarının muayenesi ihtiyacını ibtida Psychiatrie/uleması his etmişledir. Ziehen, Sommer, Kraepelin, Rieger, Rossolinio, Bernstein, bu maksatla bir çok test serileri vücuda getirmişlerdir. Fakat bunlar, zekanın kimi cihetten ziyade keyfi cihetlerini anlamak gayesini takib ettiklerinden testleri ekseriyetle derecata münkasım değildir. Bundan maada normaller üzerinde tecrübeler yapılıp anormallerle yapılan tecrübelerin netayici birbiriyle mukayese edilmemiştir. Normal insanların kabiliyetleri binnazariye ve kablettecrübe tahmin edilerek testler vücuda getirilmiş ve bu testlere cevab vermeyen, şahs-ı anormal sınıfına idhal edilmiştir. Fakat sonradan bu hata anlaşılmış; evvela normal kimseler için testler yapılmasına ve sonra bunların anormallere mahsus testlerle mukayesesine lüzum görülmüştür. 2- Anormal çocuklar, son senelerde terbiyecilerin, tabiblerin ve siyaset-i içtimaiye müntesiblerinin nazar-ı dikkatini celb etmeye başlamıştır. Bunun neticesinde terbiyevi tedavi Heilpadagogik ünvanıyla terbiye aleminin yeni bir şubesi meydana gelmiş, anormal ve mürid çocukları hem tedavi ve hem terbiye etmek üzere tabiblerin ve muallimlerin müştereken çalıştıkları müesseseler açılmıştır. Yine bu kabilden olarak zekası ve kudreti umumi mekteplerin programlarına mütehammil olmayan çocuklar için daha basit bir müfredat programını tatbik eden yardımcı mektepler “hilfschulen” açılmıştır. [*[i]] ve yine çocuk mahkemeleri (jugendgerichte) ve mücrim çocuklara mahsus terbiye müesseseleri (Fürsorgeanstalten) son zamanlarda vücuda gelen müesseselerdendir. 3- Anormal çocukları tedkik ederken ilk Psikiyatri usullerinin noksanları daha ziyade göze batıyor. Yukarıda Kahallerin normal ve anormal olanlarını mukayeseye medar olacak bir mikyasın lüzumundan bahs edilmiştir. Anormal çocukların muayenesi için ise, her sinde bulunan normal çocuklara mahsus bir mikyasın elde edilmesi lazımdır. Mesela dokuz yaşında bulunan anormal bir çocuğa tatbik edilen testlerin derecesi aynı sindeki normal çocuğun testleriyle yapılan mukayese neticesinde anlaşılabilir. Diğer sinler için de böyledir. Buna binaen her sinde bulunan normal çocukların muayenesi için test serileri vücuda getirmeyen hususiyle ruhiyatçılar da meşgul olmağa başlamışlardır. Evvela meşhur Fransız terbiyeci ve ruhiyatçısı Alfred Bine ile Doktor Simon böyle bir test iskalası icad etmişlerdir. Bu testler az zaman zarfında Belçika, İngiltere, İtalyla, Almanya ve Amerika’da müteaddid terbiyeciler ve tabibler taraından tahkik ve tatbik edilmiş, noksanları ikmal edilerek beynelmilel bir şöhret kazanmıştır. [**] Normal çocuklara mahsus testlerin, yalnız ruhen zayıf çocukların zekalarının mukayesesine hidmet etdiğini zan etmek hatadır. Bilakis normal çocukların zekalarını esaslı bir suretde muayene ederek muhtelif sinlere göre bir iskala vücuda getirmek ameli ve terbiyevi nokta-i nazardan çok ehemmiyetlidir. Çünkü gayret ve derslerde muvaffakiyet başka, zeka başkadır. Bunları birbirine karışdırmamalıdır. Dersde ve imtihanda çocuğun yalnız malumat-ı müktesebesini yoklamakla onun hakkında tam bir fikir edinilmiş olmaz. Ruhiyat usulleriyle talebenin zihni kudret ve istidadını da muayene etmek lazımdır. Bilhassa muayyen bir mektebe talebe kabul ederken bu cihete ehemmiyet verirler. Mesela Avusturya’da liselere talebe kabul ederken talebenin mevcud malumatıyla beraber zekası da muayene edilmektedir. Çünkü memlekete münevver bir zümre yetişdirecek olan liselerin tahsil müddeti uzun olduğu gibi programları da güç ve yüklüdür. İleride bu yüke tahammül edemeyecek olan çocukların liselere girmesi muvafık değildir. Zira bunlar ekseriya tahsillerini etmam etmeden mektebi terk etmek mecburiyetinde kaldıklarından cemiyete hayırlı bir uzuv olmazlar. Bundan maada bu gün mekteblerde tedrisatı gittikçe ferdileştirmeye yani her ferdin istidadına göre tanzim etmeye doğru bir temayül vardır. Bugün ruhen zayıf veya normal yahud fevkalade müstaid çocuklar için ayrı ayrı müfredat programlarını havi hususi sınıflar veyahut mektebler açılmıştır. 1905 senesinde Petsold isminde bir Alman, fevkalade müstaid çocuklar için ayrı mektebler tesisi fikrini ileri sürmüştür. [1] Bilahare profösör Wilhelm Stern de bu fikri müdafaa etmiştir. [2]1917 senesinde Berlin’de muayyen programı daha az sene zarfında ikmal eden bir gimnazyum, bir realşole ve kızlara mahsus bir mekteb açılmışdır. Bu mekteplerden birisi için altı bin çocukdan doksan talebe, yani çocukların yüzde bir buçuğunu seçmek istemişler ve bu işi, Maude, Pierkovski ve Wolf ismindeki zatlara havale etmişlerdir. Bu zatlar, dikkat, hafıza, terkib, muhakeme ve müşahede kabiliyetlerinin muayenesi için tertib ettikleri testlerle talebeyi seçmişlerdir.[3] 1917 senesinde Hamburg’da da böyle bir teşebbüs oldu. Sekiz seneden ibaret olan halk mektebinin ikinci devresi yani dördüncü sınıftan yukarısı iki kısma ayrılmış, evvela muallimler, müstaidler sınıfına kayd olunmak üzere 1355 çocuk seçmişler. Stern tarafından idare olunan pisikoloji laboratuvarının yardımıyla bir tefrik ameliyesi daha yapılarak bu mikdar 990 kişisi tenzil edilmiş. Bu iş için pisikologlar başlıca sekiz test istimal etmişler: 1- Tarif 2- Kıssadan hisse çıkarmak. 3- Bir abesin tenkidi. 4- Okunan bir hikayeyi nakl 5- Bir ibarenin boşluklarını imla 6- Üç kelimeden bir cümle yapmak 7- Fikirler arasında alet-i münasebetlerini keşf etmek 8- Levhaları tefsir ve izah etmek Berlin ve Hamburg şehirlerinden sonra, Göttingen, Leipsig ve Halle şehirlerinde de bu kabil tesisat vücuda getirilmiştir. [4] 4- Normal yaşlıların zekasının muayenesi. Bu hususda tedkikat henüz ilerlememiştir. Çünkü şimdiye kadar yaşlı kimselerin zekaları müstakilen muayene edilmiş, yalnız anormallerle mukayeseye medar olmak üzere bazı tecrübeler yapılmıştır. Fakat son senelerde gençlerin sanat ve meslek intihabı meselesine ehemmiyet verilmeğe başlanmıştır. Pisikoloji laboratuvarlarında muayyen bir işin işfası için icab eden psikolojik ve fizyolojik şartlar tetkik ve tahlil edilmekte ve sonra bunlar basit bir hale ifrağ edilerek o mesleğe sulük etmek isteyenler üzerinde tecrübeler yapılmaktadır. Bu kabilden olarak, teyyareciler, vapur kaptanları, tramvay vatmanları, telefon muhabere memurları ve muhtelif sanayi çırakları ile tecrübeler yapılmıştır. Yüzbaşı Meyer kıta neferleriyle tecrübeler yapmıştır. Amerikalı mühendis Taylor, fabrika amelesi üzerinde uzun tedkikler ve tecrübeler yaparak meşhur Taylorizm sistemini icad etmiştir. [5] İnsanların zekalarını ölçmek için tabii mikyaslar bulunacak olursa, bunun tabiblerin, terbiyecilerin, adliyecilerin ve askerlerin işine yarayacağı aşikardır. Fakat zeka muayenesi meselesinin bu kadar ittisa peyda etmesine rağmen, ehemmiyetini olduğundan fazla izam etmekten çekinmemelidir. Zira: 1- Zeka muayenesine aid usuller, henüz hali-i tekamüldedir. Yine –Simon Sistemi, zekayı teşhis için nihai usul değildir. Bunu her milletin ve memleketin şeraitine göre tadil ve ıslah etmek icab eder. 2- Testlerin tertib ve istimali zan edildiği kadar kolay değildir. Bunun için ruhiyata vakıf ve tenkidi bir zihine malik olmak lazımdır. Talebeyi imtihan eder gibi suallerin istimali, zeka muayenesinden beklenen faideyi suya düşürür. 3- Testleri, zekayı mehanigi suretde teşhise yarayan vasıtalar ad etmemelidir. Bunar daha ziyade ilk ağızda tedkikata bir istikamet veren vasıtalardır. Test muayenelerinin tıbbi ve terbiyevi tedkik ve muayenelerle ikmali lazımdır. Ali Haydar, Etfaliyet Müderrisi. —————————- * Mektebleri dolduran talebe arasında inkişaf-ı ruhi itibariyle geri kalmış olan çocukların tedkiki ve tefriki meselesiyle 19’uncu asrın ikinci nısfında iştigale başlanmıştır. Sınıf seviyesini muhafaza ve takib edemeyen çocuklar ayrılarak bunlar için hususi sınıflar veyahut daha basit programlı mektebler açılmıştır. Bu kabil mekteblerin birincisi 1863 senesinde Almanya’nın Hala şehrinde açılmıştır. İsviçre’de 1881, İngiltere’de 1892, Hollanda’da 1896, Belçika’da 1897 senesinde bu kabil sınıflar veya mektepler ihdas edilmiştir. ** Alfred Bine’nin testleri, “Çocuklarda Zekanın Mikyası” ünvanıyla İbrahim Alaeddin Bey tarafından tercüme [1]Petzoldt, Souder chulen für hervorrag nd Befahigte. Leipzig 1905. [2] William Stern, Intelligenz der Kinder und Jugendlichen. Leipzig 1920. [3] Moede – Piorkowski – Wolf, Begabtenschulen, ihre Organisation and die Methoden der Schüler – anawahi. Langensalza 1919 [4] Dr. Friedrich Schneider, Schulpraktische Psychologie Paderborn 1922. [5] Ali Haydar: Taylorizm. Muallimler Mecmuası sahife 624 | İbrahim Alaeddin Gövsa: Test Usulü TEDKİKAT REHBERLERİ HAKKINDA Darülfunun mektep ve terbiye müzesi müdüriyeti tarafından ahiren büyük kıtada on altı sahifelik bir ANKET REHBERİ tab edilerek imla edilmek üzere bazı mektepelere tevzi olundu. Mesleğimize doğrudan doğruya temas eden bu hareketi derhal kaydetmek ve hakkındaki mütalaaları beyan ile meslektaşlarımızı tenvir eylemek mecmuamızın tabii vazifelerindendir. Evvela ANKET USULÜ (enquete) hakkında muhterem karilerimizin malumatını teyit edelim: Malumdur ki siyasi, içtimai, edebi, ilmi herhangi bir mesele, bir hadise hakkında yakından veya uzaktan alakadar olanların nasıl müşahede ve muhakeme ettiğini, neleri intihap ve tercih eylediğini kolayca ve kabataslak bir tarzda anlamak üzere gazetelerle veya sualnameler (questionnaires) ile müracaat ederler ve bir takım malumat toplarlar. Ruhiyat ve terbiye meseleleri de anketten istifade edebilir. Bu takdirde anket; Ruhiyat ve Terbiye Laboratuvarında bir takım tecaribde bulunan bir meslek adamının şahsi tecrübelerine bir çok meslektaşlarını iştirak ettirmesi, birkaç gün veya hafta içinde binlerce meslektaşın ibtisarını toplaması demek olur. Bilfarz çocuk ruhiyatında anket usulünü (methode des enquetes) ilk tatbik edenlerden Stanly Hall korku, izzet-i nefs, şahsiyetin ilk tezahüratı vesaire hakkında mufassal sualnameler neşr etmiş ve kezalik Paris’de Çocuk Ruhiyatı Tedkikatı Cemiyeti de zaman zaman bir takım meseleleri böyle etraflı sualnamelerle alakadarlarından sormuştu. Nitekim tedrisat mecmuasının 38 ve 39’uncu numrolarında ÇOCUKLAR VE YALANCILIK mevzuuna hasr edilen iki makalede PARİS ÇOCUK RUHİYATI TEDKİKATI CEMİYETİ tarafından yapılan anketlerin neticeleri zikr edilmiş ve bizim burada mahdud bir saha dahilinde yaptığımız ankete netayicinin onlara takrib ettiği gösterilmişti. Amerika’da kıymet-i tedrisatı anlamak için de bu tahkik usulüne müracaat edilerek mesela Coğrafya’ya, tarihe ait olan malumat-ı beşeriden en ziyade menfaat veren aksamın ne olduğunu ve tedrisat-ı ibtidaiyeye idhal için bu malumatdan hangilerinin yüzde itibariyle ekseriyet kanabileceğini istidlal eylemek istenmiştir. Herhangi bir meseleyi toptan ve kabataslak bir tarzda tetkik demek olan bu tahkik usulünün iyiliği birçok adamların müşahedelerini, tecrübe ve reylerini az zamanda toplamaktır. Fakat buna mukabil mahzurları da vardır. Çünkü cevap verenlerin doğru söyleyip söylemediği, suali anlayıp anlamadığı, kuvve-i telkiniyesi olan suallerin derece-i tesiri ilh… dahil hesab edilmek ve binaenaleyh böyle umumi tahkikatdan alınabilecek neticeleri kayd-ı ihtiyat ile telakki etmek lazımdır. Anket usulünün diğer bir şekli de beş on muallimin herhangi bir mesele-i terbiyeviye ve ruhiyeyi tahkik için aralarında karar vermeleri ve neticeyi yine beyanlarında tedkik ve tenkid etmeleridir. Avrupa’da bilhassa Almanya’da muhtelif terbiye meseleleri hakkında toplanmış anket komisyonları var. Mektep ve Terbiye Müzesi tarafından tab edildiğini haber verdiğimiz TEDKİKAT REHBERİ’ne gelince bunun maalesef ciddi ve bir şey olmadığını görüyoruz. Zira: 1- Anketlerde bulunması zaruri olan (idee conductrice) fikri nizam, nokta-i nazar burada malum olmayıp çocukların tekmil ahval-i cismaniye ve ruhiyesi hakkında alelıtlak malumat istenmiştir. 2- Bunun da cevabını kabul etsek bile o kadar toptan (en gros), o derece şamil malumatın istenmesi yalan yanlış bir takım mütalaalar karşısında bulunulması intaç edecek ve mütalaaların izahı gayr-ı mümkün veya keyfi olacaktır. Halbuki anketler izah (expliquer) edilebilmeli ve bir takım münasebetler (correlation) tesisini intaç edebilmeli ki manidar olsunlar. 3- Bu anketde tabi ki arzu edilen malumatın en basiti ve muallimlerce en sehlülifası çocukların boyu, ağırlığı, omuz genişliği, zefir ve şehik dereceleri gibi cismani vasıfları olduğu halde bunların tedkiki için verilen izahat yalnız gayr-ı kafi değil aynı zamanda fahiş bir tarzda hatalıdır. 4- Mesela rehberde omuz genişliği iki omuz başı arasındaki mesafedir ve yine şeridle tevzi etmeyeceğine nazaran elbette etfalin nümay-i….nisini öğrenmek isteyecektir. Bu da ölçünün lehm ve şehm dahil olmak şartıyla iki omuz kemiği müntehası arasındaki mesafe olduğu mecmuamızın geçen nüshasında arz edilmişti. 5- Yine rehberde boyu ayak açık olmak şartıyla ayakta duran çocuğun tepesine kadar olan en amudi vaziyetidir ki doludur. Bu da şerid ile ölçülür ve cetvele rakamla yazılır denilmektedir ki rehber bunda da hata ediyor demektir. Çünkü dünyanın her tarafındaki mekteplerde nasıl ölçüldüğü hıfzıssıhha-i mekatib kitaplarının hepsinde vardır. Netekim bu da geçen nüshamızda mevzuu bahs edilmişti. 6- Yine rehberde ağırlığı ise çocuğun imkan olduğu kadar üryan olarak baskülde tartılmasından ibarettir denilmektedir. Bir muallim talebesini yemekten evvel, diğeri yemekten sonra vezn ederse hadd-i zatında bir sıklette olan çocukların birkaç kilo fark edeceği aşikardır. Bir muallim yalnız palto ve ceketi çıkartarak, diğeri yalnız iç donuyla bırakarak tartmayı tercih ederse müsavi vezndeki iki çocuğun yine birkaç kilo tehalif-i arz edeceği bedihidir. Şu halde eğer ciddi bir maksat takip ediliyor ve mümkün mertebe hakiki malumat isteniyorsa her muallimin aynı şekilde hareket etmesi için izahat verilmeliydi. 7- Yine rehberde zefir ve şehik dereceleri, göğsün genişliğidir. Bu da santimetro şeridiyle çocuk nefes alıp verirken ayrı ayrı ölçülerek rakamla yazılır deniliyor. Muayyen bir tarzda hareket eden bir muallim aynı çocuğu beş dakika fasıla ile iki defa ölçtüğü takdirde bile hata ihtimali vardır. Halbuki ölçünün nerelere tatbik edileceği tayin ve mesela etrafıyla tarif edilmeyince ayrı yarı muallimlerin ne kadar fahş hatalar yapacakları kabil-i tahmindir. (Geçen nüshadaki makaleye müracaat) 8- Görülüyor ki istihsali nisbeten çok kolay olmak lazım gelen maddi, cismani ölçüler hakkında bile rehber ne kadar yanlış ve noksan izahlar veriyor. Bu izahlara göre yapılacak tatbikatın ve toplanacak malumatın ne kıymeti olabilir ki bilahere bunlardan doğacak olan istintaçlar için ilmi bir mahiyet tasavvuru kabil olsun. 9- Rehberde çocuk zekimidir, mütevasıtmıdır? suali var bunu izah için deniliyor ki : zekiler aldıkları vazifeyi aynen ifa etmekle iktifa etmeyip kendilerinden ilave ve icada muvaffak olanlardır. Mütevasıtlar ise kendilerinde fevkaladelik görülmeyen fakat alalade muhakeme, mukayese edebilenlerdir; bunların zekaları muhakeme kabiliyetleri nispetindedir. Gabi’ler muhakemeden mahrum ve aynı zamanda kendilerine verilen fikir ve vazifeleri ancak aynen ve müşkülatla tekrar edebilenllerdir… abdal ve ahmaklar ise… ilh. Zekanın derecesi hakkındaki şu fikirler herhangi bir müellifin bazı faraziyatından mülhem olabilir. Ancak muallim birçocuğa zeki diyebilmek için acaba çocuğun hangi nevi vazifeleri aynen ifa edip etmediğini ve ne nevi ilavelere ve icadlara muvaffak olup olmadığını tecrübe edecektir? Kezalik gabilerin mahrum oldukları muhakeme hangi nevi muhakemelerdir? Bunlar hep meçhul olunca ve muallimlerin müştereken tatbik edecekleri miyar bulunmadıkça hükümleri indi olmak zaruri değilmidir? Bineth ve Dr. Simon tarafından bir çok tecrübeler neticesinde tertip edilen ve Türkçeye ÇOCUKLARDA ZEKANIN MİKYASI ismiyle nakil olunan eser okunacak olursa böyle hükümlerin ne kadar dakik tecrübelere ve ne derece ihtiyatlı tedbirlere muhtaç olduğu anlaşılır. 10- Rehberde çocuğun hafızası hakkında bir sual var. Bunu izah sadedinde Hafıza kafi, gayr-ı kafi, iyi, mutavassıt, fevkalade, denilir. Ne gibi tecarib neticesinde hafıza hakkında gayr-ı kafi veya fevkalade ilh… gibi bir hüküm verilecektir. Bu cihetler meçhul. Bundan maada bazı çocukta basari, diğerinde semi veya her iki hafızalar olabilir. Bazısı kelimeleri, bazısı fikirleri, bazısı şekilleri, bir kısmı sesleri ilh. daha kolay ve daha payidar hıfz edebelir. Demek ki hafıza hakkında hüküm vermek böyle kolay bir mesele değildir. Tecrübi Ruhiyat kitapları mütalaa edilse herkesin ne kadar dakik tarzlara tevessül ederek çalıştıkları anlaşılır. 11- Rehberde çocukların muhakemelerinin musip, mütevali, çalak, bet, durgun, mefkud gibi vasıflara işaret edilmesi tenbih olunuyor. Fakat bu hükümlerin hangisi tecrübelere göre ita edileceği hakkında izah yok. Malumdur ki ilerlemiş memlketlerde bu bahislerle uğraşanlar muhakemenin takribi bir surette ölçülmesi için çocuklardan bir takım resimlerin izahını isterler, yahud mündericatsız hikayelerin müteaddid nevilerini vererek kolaydan güce doğru bunların ne dereceye kadar anlaşıldığına dikkat ederler. Hülasa bu babda da bir çok tarzlar vardır ve bir ankette tatbik edilecek tarz-ı tecrübenin muayyen olması zaruridir. 12- Rehberde çocukların dikkat, lerink, müntazam, sabit, gayr-ı sabit, mefkud… gibi vasıflarla işaret edilmesi talep ediliyor. Ruhiyat kitapları mütalaa edilirse görülür ki dikkat; üzerinde en fazla çalışılmış, tecrübesi için muhtelif sistemlere müracaat edilmiş bir bahistir. Rehberde hüsn-ü niyetle cevap vermek isteyen iki muallim muayyen şekil-i tecrübeyi takip etmemekten dolayı aynı çocuğun dikkati hakkında bile muhtelif hükümler verebilir. İşaret ettiğimiz 12 nokta Darülfünun Mektep ve Terbiye Müzesi Rehberi’nin mahiyetini göstermeye kifayet edeceğinden aynı vecihle malul olan diğer cihetleri mevzuu bahs etmeyi lüzumsuz addettik. İbrahim Alaeddin 1920 |