ON YILDA ONBEŞ MİLYON GENÇ ve ORDU ALFA TESTLERİ

Cumhuriyetimizin 100. Yılında konuşamadığımız, fakat sonrasında da konuşulamayan pek çok eğitim tarihi konusu var. Bu konuların günümüzde de benzer ihtiyaçlardan dolayı önemini koruması bugün konuşulmaya, araştırmaya ve yazılmaya olan ihtiyacı devam etmektedir. 100. Yılın eğitim tarihi araştırmalarına olumlu bir ivme kazandırdığı sevindirici bir gelişmedir. Türk Tarih Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Milli Eğitim Bakanlığı, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Maarif Vakfı başta olmak üzere resmi veya sivil pek çok kurumun araştırmaları himaye etmesi önemli rol oynamıştır. Türk eğitim tarihi araştırmalarına özellikle son yüzyıla dair araştırmalara uluslararası platformlarda artan talep ilgi çekicidir. Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Batı Avrupa ve güney asya ülkelerinden Türk eğitim tarihi araştırmalarına dair artan talebi sadece dijital teknolojilerin gelişimine bağlamak yeterli bir izah olmayacaktır. Türk eğitim tarihi araştırmalarına artan talebi yakinen takip etmekteyiz. Türk eğitim tarihinin son yüzyılında özel yeteneklilerin / üstün zekalıların eğitimine dair yaptığımız araştırmalar ile ilgili yayınlara olan ilgiyi de bu kapsamda değerlendirmek mümkündür.

Bu kısa yazımız bir araştırmanın tüm detaylarını içermemekle birlikte Türk eğitim tarihimizde önemli bir uygulamaya araştırmacıların dikkatini çekmek için yayımlanan bir ön bilgilendirme yazısıdır. Yazı içindeki derinlemesine detayların bulunmaması bu bağlamda değerlendirilmelidir.

Çalışma; resmi literatürdeki değişen isimleriyle üstün zekalılar/üstün yetenekliler/özel yetenekliler olarak adlandırılan özel eğitim kapsamındaki vatandaşlarımızın resmi tanılama süreçlerinin bir bölümünü aydınlatmak için başlatılmış bir eğitim tarihi araştırmasıdır.

Zeka Testleri

Uluslararası kabulle kullanılan zeka testlerinin ülkemize giriş tarihini güncel araştırmalar 1912 olarak kaydetmektedir. Bu tespit Binet testinin 1911 güncellenmesinin 1912 yılında ünlü eğitimci İbrahim Alaaddin Gövsa’nın testi Fransızca’dan Türkçeye çevirmesine dayandırılmaktadır. Gövsa’nın 1912’de çevirdiğini söylediği test 1914’te Maarif Nezareti’nce resmi yayın olarak yayımlanmıştır. Kısa sürede tükenen test 1915’te yeni baskı ve güncellemelerle adete kültürleme ve standardizasyonu andıran yerelleştirmelerle Türkçeye tercüme ilk zeka testi ünvanını almayı başarmıştır. Bu test uluslararası güncellemeleri ile hala kullanımda olan testler arasında yer almaktadır.

İlk zeka testinin Türkiye’de uygulanmasıyla birlikte eğitim çevreleri “zeka”, “kabiliyet” olgularının ölçülmesi meselesini tartışma gündemlerine almışlardır. Yeteneklerin ve zekanın teşhisi, tespiti, ölçülmesi ve eğitim, hukuk vd. alanlarda kullanımı yeni tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Uluslararası tartışmalara paralel olarak Darülfünun müderrisleri de test usulünün dışında tanılama ve tetkik rehberleri hazırlamışlardır. Bu rehberlerin T.B.M.M. ve mektep müzesi tarafından yayımlananlarını tekrar araştırmacıların istifadesine sunmayı başardık. 1937’den itibaren Pedagoji Enstitüsü’nün faaliyete başlaması bu alandaki araştırmaların üniversitelerimizdeki öncüsü olmuştur.

Zeka testleri,  tetkik rehberleri, psikoteknik testler, antropometrik testler bireysel tanılamada çığır açsa da ülkelerin toplu tarama ve tanılama ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. 20. Yüzyılın en büyük iki krizi I. ve II. Dünya savaşları ile bu iki savaşın arası dönem kitlesel insan kaynağı tarama ve tanılamalarına ihtiyaç çıkarmıştır. Özellikle orduların asker ihtiyacını karşılamada genel seferberlik çağrıları beraberinde yeni problem oluşturmuştur. Çağrıdan kurtulmanın yolunu arayan asker kaçakları bir yana, çağrıya uyan 13-70 yaş arası bireylerin hizmete yarar vasıflara sahip olup olmaması meselesi tüm orduların ve ülkelerin problemi olmuştur. Her ülkenin farklı çözümleri bulunmakla birlikte savaş meydanındaki mücadelenin seyrini etkileyecek kitlesel asker alımlarındaki tanılama yöntem ve uygulamalarına en fazla yatırımı Amerika Birleşik Devletleri yapmıştır.

Ordu Alfa Grup Zeka Testleri

A.B.D. uzun hazırlıklardan sonra savaşın gidişatına değiştiren bir kararla İngiltere bloğunun yanında savaşa dahil oldu. A.B.D. hazırlıkların en kapsamlı yönlerinden biri kuşkusuz seferberlik kapsamında asker alım süreçlerinden oluşmaktadır. Federal hükümetin talebi desteği ile Amerikan Psikoloji Derneği işe koşulmuş ve APA’nın geliştirdiği ilk ordu alfa grup testleri kullanıma alınmıştır. Ordu alfa testleri bireysel tanılama ve taramalara göre grup halinde uygulanabilmesinden dolayı kitlesel ve acil taramalarda büyük kolaylık sağladı. Ordu testleri literatürde yeni bir ufku da aralamış oldu. 1917’de Amerika Birleşik Devletleri seferberlik kapsamında 2.000.000 civarında asker adayını Ordu alfa ve beta grup zeka testleri ile taramıştır. Testler yaklaşık 40-50 dakika sürmekte, 500 kişilik bir grup aynı anda teste tabi tutulabilmekteydi. Bu testin sonraki yıllardaki güncellemeleri ile birlikte A.B.D. ‘de onmilyonlarca bireye uygulandığı öngörülmektedir.

Ordu Alfa Zeka Testlerinin 1917’de Amerika Birleşik Devletleri’nde İlk Uygulamaları

1917 ordu alfa testlerinden elde edilen bulgulara göre A.B.D. ordusu 80.000 civarındaki askeri detay incelemeye sevketti. Yine bu testlerden elde edilen bulgulara göre 7800 asker zihinsel yetersizliklerden dolayı terhis edildi. Normalin altında zekaya sahip olduğu değerlendirilen yaklaşık 10.000 personel yüksek zihinsel performans gerektirmeyen amele taburlarına gönderildi. Sınır değerlerde olduğu kabul edilen 9500 personel için farklı değerlendirmeler önerildi.

A.B.D. Ordusunun, Amerikan Psikoloji Derneğinin, derneği kurucusu akademisyenlerin üniversitelerinin çabalarıyla gerçekleştirilen uygulamanın başarısı otoriteler tarafından sorgulansa da, grup zeka taramaları uygulama kolaylığı ile benzer amaçlar için literatürdeki yerini aldı. Tüm dünya ordularında asker alımlarında genellikle antropometrik testlerin kullanıldığı bir dönemde zeka testlerinin kullanıma girmesi de testlerin ayrı bir başarası olarak kabul edilebilir.

Ordu Alfa Testi – ön kapak

Ordu testlerinin A.B.D.’de kullanıldığı anda Türkiye’ye ulaşması ilginç olarak değerlendirilebilir. Geliştirilmesi, üretilmesi, çoğaltılması, dağıtımı, uygulanması ve değerlendirme birimlerine dönüşlerinin GİZLİLİK koşullarına uygun olarak yapılması gereken testlerin üzerinde bu koşullara dair açık yasal bildirimde bulunmaktadır. Bul bildirim “GİZLİ – Bu belgenin yayınlanması veya çoğaltılması, 15 Haziran 1917 tarihli Casusluk Yasası hükümleri uyarınca yasaktır ve 10.000 doları aşmayan para cezası veya iki yılı aşmayan hapis cezası veya her ikisiyle cezalandırılır.” İbaresi test kapağının sağ üst köşesinde yani testin en görünür bölümünde yer almaktadır. (Soldan çalışan bir alfabeyle yazılan testin mizanpajında bu ibarenin sağa dayalı olarak yer alması uzmanlar tarafından klasör/dosya gerekliliği olarak açıklasalar da testi hazırlayanlar veya dizgiyi yapanların bilinçli tercihi ise, ordu tanılama grubunun belirli nörolojik vasıflarına uygunluk kriteri olarak değerlendirilebilir. ) Sıkı gizlilik koşullarına rağmen Amerikan ordu alfa grup zeka testleri uygulandığı dönemde Türk eğitimcilerinin gündemine girmiştir.

Ordu Alfa Grup Zeka Testinin Türkiye’ye Getirilmesi ve İlk Uygulamalar

Ordu Alfa testlerinin Türkiye’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nden önce eğitimcilerin gündemine girmesinin birkaç nedeni bulunmaktadır. Testi A.B.D. de uygulanmaya başladığı anda Türkiye kazandıran geleceğin Türkiye’sinin Talim ve Terbiye Kurulu Başkanıdır. Testin A.B.D. de tedavüle girdiği tarihte Osmanlı Devleti Maarif Nezareti Fenn-i Tedrisat Encümeni azası olan  genç eğitimci; babasının Lübnan’daki görevi sırasında Trablusşam’da doğmuş (o dönemde Osmanlı Devleti vilayetidir.) dönemde yetişen Osmanlı eğitimcileri arasında Fransızca yabancı dil popüler ve tercih nedeni iken O, yabancı dil İngilizce eğitimi almış ve iyi derecede İngilizce bilmektedir. Yabancı dilinin İngilizce olması O’na II. Meşrutiyetin ilan edildiği yıllarda Washington büyükelçiliğinde görev yapmanın kapılarını da aralamıştır. İhsan Bey (Sungu) yurda döndükten sonra I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti’nin aleyhine döndüğü dönemde Maarif Nezareti’ndeki görevine getirilmiştir. Hocanın aynı dönemde Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde Türkçe öğretmeni olarak görev aldığını da eklemeliyiz. İhsan Sungu’nun A.B.D. maarif gündemini yakınen takip ettiğini testlerin Türkçeye kazandırılmasında etkin rol oynamasını kolaylaştırmıştır. Maarif Nezareti ve ardından Maarif Vekaleti’nin resmi yayınlarında İhsan bey testlerin tanıtımına yönelik makaleler de yayımlamıştır.

Prof. Mustafa Şekip TUNÇ

Ordu Alfa testleri II. Dünya savaşına kadar Türk ordusu tarafından yaygın olarak kullanıma alınmamıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti II. Dünya Savaşı hazırlıkları kapsamında insan kaynağı tarama faaliyetlerini antropometrik uygulamalara göre sürdürmeyi tercih etmiştir. Bu bağlamda dönemin ünlü İsviçreli antropoloğu Pittard’’ın danışmanlığında öğrencisi Afet İnan’ın yürüttüğü tarama ve tanılama projesi döneminde Türkiye’nin en büyük tarama projesi olarak tarihe geçmiştir. Bu projede Atatürk’ün talimatıyla üç bakanlık (Milli Müdafaa V., Maarif V. , Sıhhıye ve  İçtimai Muavenet V. – Milli Savunma, Eğitim, Sağlık ve Sosyal Dayanışma bakanlıkları)  görevlendirilmiştir. Tarama verilerinin toplanması ve değerlendirmesi ile ilgili özel bir istatistik birimi kurulmuş ve bu birimde üç bakanlıktan toplam 8500 civarında personel görevlendirilmiştir. Tarama faaliyeti savaş hazırlığı yapan küresel güçlerin dikkatinden kaçmamıştır. Erişime açılan arşivlerde detay izler bulunmaktadır. Görünürde bilimsel ve Türk halkının antropometrik karakterini ortaya koymak için yürütüldüğü söylenen projenin çıktıları ile neler yapılabileceğine dair yorumlar Prof. Eugène Pittard’ın değerlendirmelerinde yer almaktadır.

Soldan sağa: Afet İNAN, Mustafa Kemal ATATÜRK, İsmet İnönü, Prof. Pittard (sakallı)
Prof. Sadrettin Celal ANTEL

Amerikan Ordu Grup Zeka Testlerinin Türkiye’de tekrar gündeme tekrar gelmesi Pedagoji Enstitüsü’nün kurulmasıyla başlar. 1937 yılında İstanbul Üniversitesi’nde eğitim öğretim ve araştırma hizmetlerine başlayan Pedagoji Enstitüsü akademisyenleri Prof. Sadrettin Celal ANTEL ve Prof. Wilhelm PETERS’in öncülüğünde döneminde gelir geçer yirmiden fazla psikolojik testin Türkçeye kazandırılması uygulanması ve araştırılması için adeta seferberlik başlatmışlardır. Enstitü’de ilk on yıllık dönemde (ki dönem II. Dünya savaşını da kapsamaktadır) sunulan öğrenci tezlerinin tamamına yakınının testler ve uygulamaları ile ilgili olması tesadüfi değildir. Tüm tezlerin üzerinde jüri başkanı olarak Prof. Mustafa Şekip Tunç ve Prof. Sadretten Celal’in imzalarının bulunması da tesadüf değildir.

1937’de kurulan Enstitüde ilk görevlendirilen kadın akademisyen Dr. Refia ŞEMİN hocadır. Evlendikten sonra Refia ŞEMİN UĞUREL olarak tanınacak hoca, Amerikan Ordu Alfa Grup Zeka Testlerinin ilk uygulayıcıları arasında yer almaktadır. Alfred Bineth, Stanford Bineth, Wechsler, Wisc testlerinin ilk uygulayıcıları arasında yer alan Refia ŞEMİN UĞUREL meslek hayatı süresince alana en fazla uzman kazandıran ve İstanbul okullarında en fazla uygulama yapan hoca ünvanını elinde tutmaktadır. Hoca, meslek hayatının bir döneminde Sadrettin Celal ANTEL ve Mustafa Şekip TUNÇ’un önerileriyle A.B.D. ve İngiltere’de çalışma ziyaretlerinde de bulunmuştur. Prof. Sadrettin Celal ANTEL’in vefatıyla hocanın, testlere ve bilimsel çalışmalara dair arşivini ailesinin Prof. Dr. Refia ŞEMİN’e (o tarihte doçent) verildiği bilinmektedir.

Prof. Dr. Refia ŞEMİN UĞUREL

Testler konusunda öncü çalışmaları bulunan Refia ŞEMİN UĞUREL’in ilk zeka testi uygulamları arasında; İstanbul’da 1000 tane ilk ve orta mektep talebesinin ve Anadolu’da daha küçük bir grup bakımsız çocuk ve gencin Binet-Terman metoduyla zekâ testlerini yapmıştır (eski darüleytam dönemdeki adıyla öksüzler yurdu). 1940 ve 1942 yılları arasında Ordu Alfa Testleriyle üniversite, mühendis mektebi, yüksek öğretmen okulu ve lise talebelerinin zekâlarının ölçülmesini sağlamıştır. Bu çalışmaları 1942 yılında resmi raporlar arasında yerini almıştır. İlk olarak Amerikan ordusu için geliştirildiği için ordu testleri ile anılan bu testlerin Türkiye’de okullarda kullanımı tedirginliğe de yol açmıştır. Yükseköğretim tercihi yapan gençlerin özellikle ekabir ve ekalliyet çocuklarının bir kısmı bu dönemde kurumları askerlikten muafiyet için tercih ettikleri bilinmektedir. Yüksek okul öğrencileri arasında ordu testlerinin uygulanması birtakım tedirginliklere de yol açmış olmalıdır. Kuşku ve tedirginliğe dair bulgular hocanın raporları ve dönem öğrencilerin gelecekteki hatıratlarında yerini bulmuştur.

İki büyük dünya krizi arasında Türkiye’nin en büyük iki insan kaynağı tarama tanılama operasyonunu yürüten akademisyenlerin her ikisinin de kadın olması tesadüfi bir tercih midir? Amerika Birleşik Devletleri’ne ihtisas için gönderilen Türk kız öğrencilerin yüksek performansları ve başarılarına rağmen A.B.D. ‘de kadınların üniversite hocası olamama teamüllerinden dolayı yüksek lisans programlarına kabul alamazlar iken; Türkiye’de sağlık, eğitim, hukuk, mühendislik, mimarlık, temel bilimler ve beşeri bilimler programlarına kız öğrencilerin teşvik edilmesi, mezuniyetlerinden sonra kamuda istihdamlarının teşvik edilmesi tesadüf olabilir mi? 1934’de seçme ve seçilme hakkının dünya devletlerinin pekçoğundan daha erken verilmiş olması tesadüf olabilir mi?

Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz bağımsızlığının tanınmasından ve Cumhuriyetin ilanından önceki son hükümet programındaki maarif hizmetlerine dair detay program geleceğin Türkiye’sinin kadına bakışını ve toplumdaki rolüne açıklık getirmektedir. “Kız çocukların eğitimi”ne dair yaptığı vurgu T.B.M.M. nin Türk Eğitim tarihine vurduğu mühür olarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda eğitim öğretim hizmetleri ile başlatılan kadının toplumsal hayattaki rolünün iyileştirilmesi bir dizi reformla devam etmiştir.

SONUÇ

1923’te kurulan genç Cumhuriyet’in en önemli sorunlarından biri insan kaynağı sorunudur ki T.B.M.M. gizli-açık celselerinde nüfus meselesi bu soruna yönelik farkındalığı ortaya koymaktadır. Farklı platformlarda nüfus sorunun çözümü için yapılan öneriler uzun bir liste oluşturmakla birlikte öneriler; çocuk ölümlerinin önlenmesi, salgın hastalıklarla mücadele, genel halk sağlığı, eğitim öğretim çağındaki çocukların beslenmesi ve sağlığı, harp malulü ve mağdurlarının hayata kazandırılması, öksüz ve yetim çocukların yetiştirilmesi, anavatan dışında kalan Türk veya müslümanların göç ve iskan faaliyetleri şeklinde sıralanabilir.

Nüfus meselesi çok boyutlu bir problem olmasına rağmen asıl problem yeni patlayacak bir küresel veya bölgesel savaşta Türkiye’nin savunması problemi tüm yöneticileri ve aydınları tedirgin etmektedir. I. Dünya savaşında üretim ve üreme çağındaki nitelikli erkek nüfusun yarısından fazlasını; genel nüfusa oranla %20’sini seferber etmiş ve büyük kısmını cephe hatlarında kaybetmiş geriye dönen askerlerinin büyük kısmı da harp malulü olan bir memleket… 1923 Türkiye nüfusu hakkında yapılabilecek en iyimser planlamalarına göre mevcut muvazzaf ve yedekler ile yeni bir harbin hangi boyutlarda felaket getirebileceği apaçık görünmektedir.

1923-1939 arası hükümetler masadaki tüm nüfus artırma seçeneklerini harekete geçirmeye çalışırken Sakarya Zaferi’nin şifrelerini taşıyan hattın tüm satha (vatana) yayılması formülünü bu kez nüfus üzerine uygulama kararı almışlardır. Bunun anlamı topyekün müdafaa hazırlığıdır. (1923-45 arasında Türkiye’de faaliyet gösteren A.B.D. li uzmanların raporları veya açıktan beyanatları Türkiye’nin yeni savaşa topyekün savunma modeliyle hazırlık yaptığını fakat savaşa aktif olarak katılım sağlamama konusunda ısrarcı olduklarını vurgulamaktadırlar. 1939-1945 yılları arasında Türkiye’nin kendi güvenliğine yönelik pekçok operasyon yürütmesine rağmen kutupların herhangi birisinin yanında savaşa dahil olmaması bu tezleri doğrulamaktadır. ) Genç Türk Cumhuriyeti topyekün müdafaa hazırlığına bu modelde kadınları da dahil etmiştir. Milli Mücadelede döneminde kadınların cephe hattında ve cephe gerisindeki katkıları Milli Mücadele kurmaylarının dikkatinden kaçmamıştır.  Bu bağlamda kadınların topyekün savunma modeline dahil edilmesi halinde ordu mevcudu iki katına çıkmaktadır. Bu avantaj gözardı edilmemiş tam aksine derhal uygulamaya alınmış ve süreç hızlandırılmıştır.

Topyekün savunma savaşına hazırlığa kadın nüfusun dahil edilmesinin tüm izlerine yeni Türkiye’nin her alanında rastlanabilir. Kadın hekimler, kadın mühendisler, kadın mimarlar, kadın öğretmenler, kadın akademisyenler, kadın hakimler, kadın savaş pilotları, kadın ordu mensupları, kadın memurlar kadın muhtarlar, kadın belediye başkanları, kadın milletvekilleri, üst düzey kadın milletvekilleri bu politikanın gereği ve sonucu olduğu kadar; aynı zamanda kız çocuklarının eğitimine teşviğin görünürlük yüzüdürler. Bu hazırlığın en açık örneklerini okullarda kız çocuklarının da endaht (askeri silahlarla yapılan atış eğitimleri) eğitimlerine dahil edilmesi ve başarılı olmalarıdır. Endaht eğitimleri II. Dünya Savaşı sonuna kadar öğretim programlarındaki yerini korumuştur. Ordu Alfa Grup Zeka Testlerinin ilk uygulayıcısı da ülkemizde bu bağlamda Refia ŞEMİN UĞUREL olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin topyekün savunma stratejisindeki kadınların eğitimi ve ordu hizmetlerine hazırlıkları komşu ülkeler tarafından da uygulanmıştır. Yunanistan aynı dönemde Bulgaristan 90’lı yılların başına kadar kız öğrencilere silah talimi yaptırmıştır. 1947’de kurulan İsrail aynı nüfus gerekçeleri ile bu modeli ileri boyuta taşımış kadınları muvazzaf askerlik hizmetine alarak nüfustaki dezavantajını ordu mevcudunda bu modelle gidermeye çalışmıştır. İsrail bu modeli günümüzde de uygulamaya devam etmektedir. Türkiye’nin on yılda onbeş milyon genç yaratma stratejisi 1933’te belki tam olarak anlaşılamamış olabilir. Fakat, komşu ülkelerde günümüze kadar uygulanan ulusal stratejilerin öncüsü olan bu uygulama; müttefik veya rakipler tarafından dikkatle takip edilmiştir. On yılda onbeş milyon stratejisinin ardındaki en güçlü unsur iyi eğitimli kadınlardır. Türkiye’de kız çocuklarının eğitimi, özel yetenekli kız çocuklarına özgülenmiş özel eğitim ve tarama-tanılama çalışmaları hala stratejik konulardır. Göz ardı etmek, gevşeklik göstermek onarılamaz hasarlara yol açabilir.

Yeni Türkiye’nin dahi liderinin 1937’de nükseden şaibeli hastalıktan 1938’te genç yaşta vefatına giden yolda bölge stratejilerini ve dünya dengelerini alt-üst eden nüfus politikaları bir neden olabilir mi? Araştırmaya değer bir konudur.

Erol KÖMÜR

Tarihçi – Yazar

İstanbul – 2025